29 Temmuz 2012 Pazar

Sandık ve Çember



Kilitli bir çember çizdim kendime.Anılarımı kilitlediğim ahşap sandığıma dost.Çizdiğim bu çember yepyeni bir beni getirdi beraberinde.Hak edene,etmeyene gözyaşı döken,gözyaşıma küçük pahalar biçen ben,bıraktım biçkiyi dikişi.Gözyaşım paha biçilmez bir umman,yüzmesini bilene.Artık yüzme öğretmeyi de bıraktım ''bilmeyenlere''Çemberim yepyeni bir beni getirdi beraberinde.Ödünlerimi ödüllendirenleri de koydum çemberin dışına.Saygı duymanın esası verilen ödünü reddetmektir.Sevgiyi ödün ''san''maktan vazgeçtim bir de.''San''dıklarım,yok sayacaklarımmış;öğrendim.Çemberimin merkezindeyim şimdi.Kimi içeride;sonsuzda,kimi dışarıda;yoklukta.Arafım öznesiz çünkü araftakiler tekinsiz.

Göz yaşları boşa akmasaydı,sevgiyi ödün ''san''masaydım önceleri,sonralarım bugünüm olmazdı şüphesiz.''San''dıklarımı ahşap sandığımda saklayacağım kendimle beraber.Küçük bir kilide bir hayatı sığdırırcasına.

Deniz..

Bir sahil kentinde denize ve huzura nâzır kitap okumak dünyamın en keyifli hâllerinden biri.Tam ortasındayım(Mfö),en mükemmel misafirim(Yalın),LoreenaMcKennit eserlerine bir de Farid Farjad tınısını ekleyip derya denizin seyrine dalmak, ''gibisi yok''larımdan.Hatta öyle kararsızlık çöker ki bazen;dalga sesi eşliğinde kitap mı okusam,en sevdiğim şarkıları dinleyip denize bakıp gün batımının seyrine mi dalsam diye düşünürüm.Huzuru bulduğum yerler ''benim''.Deniz;vazgeçilmezim.Deniz olmayan şehir yorucu,soğuk ama mutluluğu ve huzuru bulduğumuz her yer sahil kasabası tadında.Yalnızlık denizle güzel;güzellikse içimizde,sıcak bir tebessümde.Öyle yürek, öyle vicdan vermiş ki yaratıcı bize;ummana da çevirebiliriz,çöle de. Ve öyle güzel yaratmış ki doğayı; huzuru da onda buluyoruz,mutluluğu da.

17 Temmuz 2012 Salı

Gün,Gün''eş''..






Karşımda kocaman güneşim.Yitirdim onu milim milim.Oysa o,her gün batardı.Her gün bugüne küser, yarına kucak açardı.Güne küskün güneş,güneşe küskün ben..Oysa günümü aydınlatmak için geleceksin yeniden.Hayatta güneşin güne sevdalanması kadar büyük olsaydı sevgiler,yirmi dört saat bile sürmezdi küskünlükler.Lâkin hayat çetin,yollar engebeli.İllâ ki silmek gerekir bizi düşürmeye yeltenenleri.Ve yüceltmeli bizi düşünenleri.İllâ ki sevmek lazım küskünlükleri.Öyle ya, güneşin dili tutulur;ay, gün ve güneşin kucaklaşmasına mâni olur.Kâinatın en görkemli sevdası bile acıyla yoğrulur.Güneş, günden ayrılmak istemez,gün güneşi bütün varlığıyla kucaklar ama güneş kayar gider günün kollarının arasından, yeni bir günü doğurmak üzere..Her gün,bu aşktan ''doğar'',her batış yeni bir ''doğuma'' gebedir.

8 Temmuz 2012 Pazar

''S''..





Sevgi ve saygı..Dillendirilmiş lâkin önemini yitirmiş.Oysa başka senin ,saygın da sevgin de.Hissettim yıllarca her zerremde.Saygının da sevginin de âlâsı sen,canının müptelâsı ben..Koca bir ben, bir de sen.Ben ve sen olup ''biz'i başarabildik biz.Bizi uçurumlardan kurtardık.Bizi biz yapan bizdik, bir de anılarımız.İyi,kötü hepsi binamızın tuğlası oldular,bizi biz yaptılar.Mesele bu, sevgi ve saygı anlamını yitirmedi bizim lügâtımızda.Anlamlandıkça anlamlandı,katlandıkça katlandı..Kafamda ''çarpışan arabacılık''oynuyor sözcükler.İnsan en sevdiğini anlatamıyor,kalem kırılıyor.Sen;sevginin,saygının mertebelisini hak edensin.Şükürler olsun..

Nostalji-1






Şimdinin yaşlı adam-kadınlarının gençliğini siyah beyaz fotoğraflarda görüyoruz.Bugünün gençleri yaşlandığında bir gün,dijital fotoğraflar, hatta tab ettirilmemiş, bir ''format''lık ömrü olan onlarca hatta yüzlerce fotoğraf.Oysa askerlik fotoğrafları vardı eskiden.Bugün güldüğümüz,komik.Askere gidecek olan genç,vesikalık çektirirken omzu başı vs. yapma çiçeklerle süslenirdi.Ne çok güldük biz bugün böyle fotoğraflara.Geçmişten gelen o güzel yürekler,o temiz insanlar da gittikleri yerden bize güldüler şüphesiz.Bu günün ''günlük''lüğüne.Oysa onların sevmekleri bir kez olurdu ve ömürlüktü.Çektirdikleri aile fotoğrafları candı,en değerlileri,saklanandı.Bir şarkı tuttururlardı ki dillerinde,eskimezdi.Bugünün çabuk eskiyen,çabuk eskitilen şarkılarından değildi onlarınkisi.Makamlar dans ederdi dillerinde,hicazından nihaventine.Oysa şimdi ne çabuk eskitiyoruz şarkıları,sevgileri,sevdiklerimizi nasıl da hoyratça hırpalıyoruz.Hayatın ne kadar kısa olduğunu unutarak.Eskiler bambaşkadır, nostaljiyi hatırlamak,hayatımın kocaman parçasıdır.Bu yüzdendir gramafona hayranlığım.

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Şarkılar..





Yıllar geçtikçe, aşk şarkıları terk ediyor listemi;yerini hayatı anlatan şarkılara gururla teslim ederek.Yalnızlığı anlatan şarkılar özel mesela.Öyle aşk acısından ölmek yok benim şarkılarımda.Emekli Salih öğretmen var,mağrur anneler var,ulu çınar babalar..Halkın,yaşadığım toplumun her kesiminden insan manzaraları var.Dinledikçe başka hayatlara yolculuk yapabildiğim şarkılar var.Hop hop ,şak şaklar yok.Bazısı da var ki aşkı yüreğime seren.Yüreğime su serpen..Gezmeye gerek yok bazen.Şarkılar ve yazılar insanı başka dünyalara, başka hayatlara götürmeye yetiyor.

1 Temmuz 2012 Pazar

Vaz-ge-çe-bil-mek













Vazgeçebilmek bir erdemdir. Bir deli güzel meziyettir ki insan kolay kolay kavrayamaz önemini. Gençken daha zordur buna vasıl olmak. Ama öyle gençler vardır ki ihtiyarlardan bilgedir, o başka. Geri kalan bizler seneler geçtikçe anlarız vazgeçebilmenin kıymetini. Hayat öğretir bize. Hayat ve bir de kronikleşmiş hatalarımız. Kimilerimiz ise hiçbir zaman öğrenemeyiz. Dersimizi almayız. Dün nasıl isek yarın da aynen öyle.Vazgeçmek bir zayıflık belirtisidir zannediyoruz. Hatta bir nevi korkaklık, adeta âcizlik. Halbuki tam tersidir. Ancak kendine güvenen, karakteri sağlam ve komplekslerden arınmış insanlar vazgeçmenin erdemine vâkıf olabilirler. Şu hayatta yaşadığımız sorunların çoğunu vaz-ge-çe-me-di-ği-miz için yaşıyoruz aslında. Israr ve inat ettiğimiz için. Takıntılarımızdan dolayı. Takıntı ile tutkuyu birbirine karıştırıyoruz sürekli, oysa ne kadar farklılar. Nasıl da zıt.Seviyoruz diyelim, birini seviyoruz, hem de ne çok, ne derin, ölesiye. O kişi de aynı şekilde aşkımıza karşılık veriyor diyelim. Ama sonra, zamanla, tavsıyor muhabbet, örseleniyor. Kazara delinmiş bir balon gibi sürekli hava kaçırıyor, küçülüyor. Giderek canlılığını yitiren bir ateş gibi sönmeye yüz tutuyor. Gün geliyor, sevdiğimiz insan bizden ayrılmak istiyor. İnanamıyoruz. Yıkılıyoruz. Kalbimizin etrafında bir yumruk, demirden zırh gibi sıkıyor, nefes alınca bile canımız yanıyor. Dayanamıyor, heyheyleniyoruz. Kabullenemiyoruz. Israrla onu elimizde tutmaya çalışıyoruz. Sinirleniyor, öfkeleniyor, hatta sözlü ya da fiziksel şiddete başvuruyoruz. Gururumuza dokunuyor, nefsimize ağır geliyor böyle terk edilmek. İnsanız ne de olsa. Etten ve kemikten ve billur bir kalpten müteşekkil.


Diyelim ki bir roman kaleme alıyorsunuz fakat bir yere gitmiyor.Elinizde yüzlerce sayfa var.Kıyamazsınız atmaya.Silemezsiniz.İnat edersiniz o yolda.Halbuki Marquez diyor ki,bazen 120 sayfa yazarım,80 sayfasından pat diye vazgeçerim.Geriye kalan o 40 sayfa,işte odur yazarı bir sonraki noktaya taşıyacak olan tılsım.Ama o 80 sayfayı atmadan bu 40 sayfayı bulamazsınız.Ormanda yolunu kaybeden ormancı gibi dolanır durursunuz.Çemberler çize çize.Vazgeçebilmek insana netlik getirir.Zihnimizi,kalbimizi gereksiz karmaşadan arındırır.Bir berraklık kalır geride.Hüzünlü bir durgunluk.Ama bir o kadar sakin,âlimane.










Demem o ki dostlar,vazgeçebilmek lazım.Eğer bir yol sizi mutlu etmiyorsa onda körü körüne sebat etmek yerine ,nefsimizi kendimize rehber kılmak yerine,bırakabilmek lazım.Yazamadığınız kitapları,çekemediğiniz filmleri,geliştiremediğiniz projeleri ve artık bizi sevmeyen sevgilileri bırakabilmek...










Vazgeçebilmek, bazen en güzeli!