17 Aralık 2013 Salı

Konuşmalar~


Bu aralar çokça hissettiğim his tam olarak eksiklik ve geç kalmışlık biliyor musun?Son sınıf olmanın verdiği 'üniversite yıllarından an-lar yakalama çabası' kat be kat arttı.Sen bu yazıyı okurken kaç okurun üniversite son sınıfta olduğunu bilmemekle birlikte henüz yaşamayanlara,benzer hisleri tadacaklarını belirtmek isterim.Yaşamış olanlara,mütebessim selam ederim.Yirmili yaşlardaki bizlerin hayatında büyük iki dönüm noktası var,sen de biliyorsun.Çocukluk döneminde okulun başlaması ve yetişikinlik döneminde bitiyor olması.Hâl böyle olunca düşünüyorum.Sen de düşünmüşsündür,düşünmüş olmanı umuyorum.Mesela annemi daha iyi anlıyorum artık.Her geçen gün onun gözlüğünü daha çok takmaya başladım.Annemin gözünden bakmaya başlayınca ''sarraflığımın'' arttığını hissediyorum.Kim tekme atar,kim kucak açar daha iyi görebiliyorum.Sen de yap,anlayacaksın,belki de benden önce yapmaya başladın kim bilir?Ben bir de ne yaparım bilmek ister misin?Çok sevdiklerime,en sevdiklerime annelerinin gözünden bakarım..Zannımca insan bu yaşta başlıyor hem ata,hem evlat olmaya.Hepimiz evlatız neticede.Annem de evlat,dedem de,ben de,sen de.O yüzden ne olursa olsun seni evlat edeni üzme.Kuş olmak gibi bir şey bu.Kuş olabilme yetin kadar onları üzmeye yetkin.Bunu bana söyleten tik taklar başladı yine hükmetmeye kalbime.Zaten bu aralar kalbim 'küt küt' değil tik tak atıyor.

15 Aralık 2013 Pazar

Küsmesin Ağaçlar


Söyleyecek onca sözüm var;
Düzene.
Kol gezen edepsizliğe.
Sevgisizliğe.
Kimsesizlere.
Yoksullara.
Ve zenginlere.
Kötümserlere.
Kıskançlara.
Şükredenlere.
Fırsatçılara.
Samimiyet severlere.
Zarar verenlere.
Evet,çok şey var lâkin,
Ağaçları küstürmek istemem.

18 Ekim 2013 Cuma

Dolunayla Konuşup Geçmişe Dokunduğumdan Beri


Sokak lambalarıyla gökyüzüne taşırım kendimi.Işık huzmelerini uzay mekiği yapıp,en sevdiğim bilinmezler diyarına -fezaya- yolculuk yaparım.Huzmelere ev sahipliği yapmış,bir bilinmezler diyarım daha var benim:geçmiş.İnsanız ya,illâ yakalama gereksinimi duyuyoruz birilerini,bir şeyleri.Benim de öyle işte.Sokak ilaçlama kamyonun ardından koşup dumanı yakalamaya çalışırdık ya,yakalayamazdık bir türlü,tutamazdık,kaçardı.Kokusu kalırdı,genzimizi yakardı.Öksürürdük,gözümüzden yaş gelirdi de,kamyon yine gelse ardından koşardık yeniden.Geçmişin bendeki imzası,ilaçlama kamyonundaki dumanı mürekkep yapmış.Yakalayamıyorum.
Bilmek istiyorum hep neler olmuş,5N'nin K'sı nasıl biriymiş?Merak etmek araştırma yapmanın yarısıysa;bütünü tamamlama çabasındayım.Tasarlıyorum,kurguluyorum.Yine de sahnede eksik bir şeyler var.Dekor,mekan,zaman,kostümler,pabuçlar,otomobiller eksik.Fotoğraf makineleri analog,walkman henüz icat edilmemiş evet,lâkin eksik.Milenyumun ortasında sek sek oynayan ben için,eksik çok şey var.Ülkem nasıldı,komşuluk nasıldı,bayram seyran mıydı?Bilmiyorum,yaşamadık.Tüm bunlar,zihninde hayâl bizim neslin.An yok,anı yok.Anlatı var,düş gücü var,o kadar.Ama ışıklarla yolculuk yaptığım gökyüzü öyle mi,elektronik video kaydediciler bugün ona yetişebilmiş mi?Dolunaya bakmasaydım,büyük büyük dedemle göz göze gelebilir miydim?(Bunu düşünerek göğe bakınca tüm sevdiklerinizle orada bakışabilirsiniz.)Peki ya,hilale,yıldıza bakmadan anlaşılır mı bayrağım?Bittabi anlaşılmaz.Gök...Benim zaman kürem.Ülkemin tarihini,kültürünü,hatalarını,Çanakkale zaferini,İstanbul'un fethini kaydeden.
Gökyüzüyle konuşmak;geçmişle,gelecekte gökyüzüyle konuşacaklarla,hatalarla,gurur tablolarıyla yüzleştirir.
Onunla konuşamayanlar ilaçlama kamyonunun peşi sıra gider.Yeter ki, peşi sıra gittikleri duman kokusu,genizlerini biraz olsun yaksın.


25 Ağustos 2013 Pazar

Vicdan'Sızlar Mı?

Yoruldum 'çünkü'lere sığınanlardan...Henüz çalmadan, kılıf hazırlayanlardan.Kılıf üretip başkalarına satanlardan...Başka hayatları kapıp-kaçanlardan...Çıkması gereken hayatlarda, ısrarla kalmaya devam edenlerden...Çağ hastalıklarının ''on iki'' olarak ülkemi vurmasından...İyi olmakla,su katılmamış saf olmanın denk tutulmasından.Yalan söyleyip, muhatabını salak(!) sananlardan.Öz be öz kardeşlerin, farklı zaman aralıklarında küçük bir karnı paylaştıklarını unutup,mirası paylaşamamasından...
Gönül kırmaların böylesine kolaylaşmasından...
'Kalp-teknoloji-zaman' üçlüsü tüketim devrinde iken,promosyon olarak aşkların-işlerin-ilişkilerin tüketilmesinden yoruldum.Gönül kırmak kolay,çalmak da.Gönül almak paha biçilmez ziynet.Hep boynumuzda taşıdığımız muska.İyilerin kandırılmasından usandım bir de.Güvenilirler listemiz bir elin parmakları kadarken,güvenliğin telefonlarda aranmasından bahsediyorum.İyilerin tükenmesinden,insanların farklı ölçütlerle bölünmüş olmasından yoruldum.Madem ki küçük dünya,neden bir beden daha küçültüyoruz?Her birimiz yandık,yakıldık,aldandık,aldatıldık birilerince.Affettik belki,şans verdik.Güvenilirler listesine tekrar ekledik.Yanına bir yıldız koyarak.*Dikkat!*.Kin tutmadık,lânet etmedik, görünüşte biz yenildik.Kazananlar büyük zaferlerini kutlarken, biz zaferimizi susarak kutladık.Onlar,bunu asla anlamadılar.Sustuk,susturdum sandılar.Göz yaşı döktük kendilerini sebep bildiler,eğlendiler.Bizim için ehemmiyetsiz olduklarını bilmediler,empatikleşmedikçe de bilemeyecekler.Varsın öyle kalsın.
Demem o ki dostlar,insanlık düşüşte,vicdanlarınıza sıkı tutunun!


4 Ağustos 2013 Pazar

Göçebe Çocukluğun Boncuklu Yaşpastası


Ne kadar sonra, büyüyünce kıymetini anlayabildiğimiz fakat yaşarken farkında olmadığımız yıllar.
Doğum günü pastasının en süslü,yenebilir çiçekli,boncuklu kısmı tadındaki zamanlardı.
Hoş,o yıllarda zamanın farkında değildik,sokağa çıkma saatini beklerken çektiğimiz ipi bilirdik;yeterdi.
Yetinirdik bir de.Sokakta oynamak için ekmek arası mercimek çorbası yerdik,çabuk doyardık.
'Farklı sokaklarda' geçen pamuk şeker saatlerdi çocukuluğum.Farklı sokaklar dedim çünkü ben çocukken sık sık taşınırdık.Yeni eve alışmak,kolon ve kirişleri tanımak değildi düşündüğüm.
Taşındığımız her evde sokak arkadaşlarımın nasıl olacağını hayâl ederdim.Haylazdı kimisi,kimisi büyüktü bir,belki iki yaş.O zamanlar bizden iki yaş büyük çocuklar abla-abi gömleğini giyerdi.
Yine,yeni taşındığımız evin sokağına alışma zamanı geldiğini hissederdim.Ama alıştım da.Çünkü insanoğluyuz; alışmaya meyilli yaratılışımız.
Sokak arkadaşlarım oldu sayısını ve adlarını halâ hatırladığım.Hep söylerim zihnim biraz kıyak geçiyor hafıza konusunda.Annem balkondan bakınca görmesin diye zemin kat balkonun altındaki boşlukta gizli gizli yediğim eskimolar öksürük olup dile gelirdi.Anneye neden yalan söylenmemesi gerektiğini yavaş yavaş anlayışım tam olarak o günlerde başladı.Yine de çocuktum...
Çoğumuzun hafızasında vardır.Sokakta oynarken babamızın büsbüyük bir sürpriz yapıp bisikleti kucaklayıp arabanın bagajından çıkardığı sahneler.Bisikletlerin arka tekerlerinin yanına vidalanmış,baba yokluğunu aratmayacak destek tekerlekler.Ama ben yine de babamı arardım.Her gün sokakta işten gelmesini beklerken; geldiği an,unuttuğum oyunlar olurdu.Evimiz çok yüksekteydi,asansör düğmesine elim yetişmezdi.Apartmanlar koskocaman,bahçe büsbüyük,mesafeler upuzaktı.Oradaki evimizde oturduğumuz süre boyunca,elim hiç asansör düğmesine yetişmedi.Pasta diliminin boncuklu yıllarını yaşıyordum.İki yıl oturduktan sonra taşındık.Taşınma ânımızı hatırlatma lütfunda bulunmadı hafızam.Anıları bırakıp yeni eve taşınma vaktiydi.Büsbüyük evleri,upuzak mesafeleri geride bıraktım.Geride bıraktım diyorum çünkü üzerinden on beş yıl geçti.Ve ben aynı sokağa tekrar gittim.Bir insanı, hep en son gördüğümüz hâliyle hatırlarız ya,yaşadığım tam olarak oydu.Fakat halâ bıraktığım gibi duruyordu çocukluğuma şahit betonlar.Ebatlar küçülmüştü sanki.Mesafeler kısalmıştı.Oysa benim dünyamda o ana dek halâ büyük ve kocamandılar.Sokakta küçük adımlarla yürüdüm,kısalan mesafeleri uzatabilme umuduyla.Binalar ne kadar yakınmış birbirine,bahçe büyük değilmiş.Sabit duran eşyalara karşı büyüyen bedenim bir tarafta,çocukluk algısında kalmış zihnim öteki taraftaydı.Ortada kalmıştım.Duygularıma elektrikli mikser girmiş gibiydi.Uzun uzun baktım çocukluğuma.Yaşıyor  halâ.İçimde ve bıraktığım sokakta.Çocukluğunuzu geçirdiğiniz yerde sürekli yaşıyorsanız fark etmezsiniz değişen algı ve zamanları.Ama,bir yerlerde bırakıp gittiyseniz uzaklara,döndüğünüzde bulabileceğiniz , 'çocukluğunuz' vardır mutlaka.


21 Haziran 2013 Cuma

Veda'ya Ramak Kala


Şehir kalabalığının tam ortasında sahil kasabası tadında geçen bir yılın ardından söyleyecek,anlatacak anlar biriktirdim.Metrekarelere anlam yükleyen biri olarak yaşadığımı göz önünde bulundurursak hayli doldu bu şehir,anılarımca.Bir eşyaya,bir mekana,sahildeki her hangi bir banka kaç yaşam kokulu zihin nice anlamlar yükledi,kim bilir?Hep merak etmişimdir anlam yüklediğim her neyse başkalarınca ne ifade ediyor diye.Sona yaklaştıkça insan bir tuhaf oluyor.Bu hem bu yılın sonu,hem 4 yıllık dönemin sonuna yaklaşmış olma hissi.Hani en sevdiğiniz yemeği yerken hiç bitmesin istersiniz sonlara doğru yavaş yersiniz ya tadını daha iyi almak için;işte öyle.Somut sonları gördüğümüz zaman değişiyoruz.Tartıştıklarımıza daha ılımlı bakıyor,sevdiklerimize daha bi' sıkı sarılıyoruz.Tıpkı ölümü unuttuğumuz günlerde yapmadığımız gibi.''Zaten son günler''li cümlelerin sonu tahammül kelimeleriyle bitiyor.Hayatımıza birileri giriyor,görevini tamamlıyor ve gidiyor.Dönüşümlü tabii hem misafir hem ev sahibi hesabı.Deniz olan şehirde yaşamaya alışınca kuru geliyor denizsiz şehir,yönsüz geliyor hepsinden önce.Hava bi açar bi kapanır.Güneşlenirken pılını pırtını toplayıp yağmurdan kaçarsın ya;bu şehrin sözlük anlamı tam olarak bu.Huzuru koklayabilmek fiilini en iyi hissettiğim diyar.Doğaya dokunmanın tadına varabildiğim,kalabalıklardan uzaklaşmak için iki adımın yettiği,istediğim an kalabalığın dibimde bittiği şehir.Sözün bittiği yer.Şimdi şehirlerden kurak. Bu yazıya sıcak duygularla başladım,hani o sahildeki bank var ya;yazının başında yüklediğim anlamla şimdiki anlamı farklı.Karadeniz bir derece katil artık.Değişir hayat.Hem de çok çabuk,bir nefeste.

8 Haziran 2013 Cumartesi

Genetiği Değiştirilmiş Gülümsemeler


Ben bu yazarın kahramanıyım.İsimsiz,cinsiyetsiz kahramanı.O susuyor,ben konuşuyorum.Ben susuyorum o başlıyor.'Susarken konuşmaca' oynuyoruz yani.Sorgular oldum her şeyi,herkesi neden?'leri.Sustuklarım mı büyür içimde sustukça mı büyütür hayat;bilmiyorum.Yazara ne zaman anlatmak istesem vazgeçtim sorgulamaktan diyor.Serzenişle başını şöyle bi' sallıyor:'boş ver'.Veremiyorum işte.Veremedim.Neden burada olduğumu bilmeliyim,neden güldüğümü bilmeliyim.Neden bin bir dertle uğraşanlar dururken,küçük,küsküçük şeylerden mutluluk yakalayamayanları neden anlamaya çalışmayayım ki?Yazar vazgeçmiş,boş vermiş.Ben ne vazgeçebildim,ne boşverebildim.Ben hep kendime kalabildim.Ne bir adım öte ne geri.'Uçurum kenarı' bedenimin gardiyanı oldum,refakatçi oldum,nihayet kendimi taburcu ettim.Kanserli duygular yaşadım.Katıksız değildi dostluklar,yüze gülmeler.Gdo'luydu duyguları.Duygular da gdo'lu artık.Organik sandığım her bir dokunuş,kalbimde açtığım kapıların dişi kırılmaya yüz tutmuş anahtarları gibi.Kanserliydi duygularım.Var mıydı ötesi.Eskilerin deyimiyle sözcüklerime kıran girmişti.Susuyordum bu yüzden.Sessizliği konuşmamak sananlardı duygularıma kanseri bulaştıranlar.Yazar bana 'duygularına kulak ver ve onları koru' derdi hep.Anladım,pek geç oldu.İnsanın anlaması için yaşaması gerekmiş.Kanserse, son dakika golü.Duygularım uzatmalara oynuyor.Yapmak istedikleri ne vardıysa yaptırıyorum.Çünkü sadece gdo'lu gülümseyenlere kanser duygularım.Son şans onlar için,bilmiyorlar.Öyle ki yine bana ait duygular var,kanserden uzak.Tertemiz,ak ve pak.Kıran geliyor yine.Sustuklarımla büyütüyorum kendimi ya da her neydiyse işte.Kaybediş mi,kazanış mı bilmiyorum.Bilmeyişle geldim,susarak gidiyorum.Ben böyle yazarla konuşmalarımı 'yazarım buraya.Ben sessiz,isimsiz,cinsiyetsiz kahraman.Kanserli duygularından arınmaya çalışan.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Bir Yalnızlık,İki Ben,Üç Büyümek,Tutamlı Aşk


Ağaçlara imrenirim ben.Yalnızlığın numunesi sanki onlar.'İşte ağaçlar yalnız olduklarınca dik durabilirler' dercesine yaratmış yaratıcı.Gör ve yalnızlıktan korkma!' dercesine.Kış gelir güz geçer,yapraklarını döker de,yalnız'ca açar tekrar tomurcukları.İstasyonda hem yolcu,hem müdür,hem kondüktör.Kendime bi' lakap takacak olsam ilk gün duyguları koyardım adımı.Çünkü 'ilk günkü gibi'lerimle yaşıyorum.İlk günkü gibi mutluluğum hüznüm,güzüm.Güz çocuğu olmak demek, güzün hüznüyle yaşamayı öğrenmek demek.Sevmek demek yorgunlukları, geç kalmaları,en çok da kendine.Yazgının köprülerinde gezinti halinde.Anlamak istiyorum,ne,neden böyle diye.Gözlemliyorum.Yazan her insanı iyi gözlemleyin.Her yazarın gizli kapıları vardır,'susamlı' parolası yoktur üstelik.Büyümekten şikayet eden insanın saflığını yitirmediğine inanırım.Hala çocukça saftır sevgileri.Asıl büyük kimdir sorgulamıyorum bile.Asıl büyük olan içindeki çocukla yaşayabilendir.Büyüdükçe küçülmüşler değil.Var mı ilk aşkını unutabilen?Büyük olup içinizdeki çocuğun saflığıyla sevdiğiniz ilk aşkınızı unutabildiniz mi?Bir çok insan bu yüzden büyümeyi tercih ediyor belki.İlk aşkın öznesi içimizdeki çocuğun katili olup gittiği için.Bu sadece bi' gözlem.Ama bilirim ki gerçek aşk ağlarken güldürür yüzü,gülerken ağlatır gözü.Doğruların kesiştiği noktada mutluluk.Bütün doğrulardan bahsediyorum.Doğru insan,doğru yer,doğru zaman..Bütün doğruluklar.Zihnimde uçuşuyor başlıklar.Bazen aklından her geçeni yazmak ister ya insan.Serbest çağrışım bir nev'i.Öyle işte.Çok başlıklı bir yazı bu.İçimde çalan plağın küçük bir çıtırtısı.Demem o ki sevgiler zaman kaybetmemeli.Saf olmalı,sade olmalı,dürüst olmalı insan.

21 Nisan 2013 Pazar

Beden Parmaklıkların Ardı,Ne Kadar Safî?


Çirkin ruhlar.Aradığım kelime tam da bu.'Çirkin ruh.'
Ruhu çirkin olan çirkinliğinin farkında.Bunu kapatmaya çalıştıkça da çirkinleşiyor.Zaten bunu kimse farketmez.(!)
İnsanlar;sokakta,sahilde,alışveriş merkezlerinde dolaşan irili ufaklı ruhlar değil mi?
Birini seveceksen güzelliğini,çirkinliğini değil,ruhunu seveceksin.
Ruhuyla muhabbet etmediğin sürece,sarıldığında ruhunu hissetmediğin sürece ne gereği var ki?
Ruhuyla gezeceksin,ruhunla güleceksin,ruhuna ağlayacaksın.
Birinin bedenini değil de ruhunu seversen,ikinizden biri boyut değiştirdiğinde hiçbir şey farketmeyecek.
Birinizden biri ötekinin duasını bekleyecek.
Ruhların aşkı,ruhların dostluğu,kardeşliği sonsuza uzanacak böylece.
Durup düşünün beden denilen parmaklıklar olmasaydı,görüş izni olsaydı her an ruhların...
Halâ aynı insanlar olur muydu etrafınızda?
Kaç insana 'seni gerçekten sen olduğun için seviyorum' diyebiliyoruz?
'Seni bana ...... yaptığın için,beni güldürdüğün,benimle ağladığın  vs. için seviyorum' gibi ıvır zıvırlı nedenleriniz varsa atın bir kenara.İsterseniz öyle yaşayın, ruhsatsız.Seçim sizin,sonuç da.
Ruhuna dokundum,ruhuna sarıldım,ruhuyla demlendim bedeninin parmaklıklarını yok saydım.
Birden fazla ruh,uzansın sonsuza

13 Nisan 2013 Cumartesi

Örseleyen Mevsimler


Mevsimsiz yağan yağmur muydu,yoksa lâle soğanları mı zamansız açmıştı?
Doğanın mevsim seçmekte kararsız kaldığı günlerde zihnimin kararsızlığına ''mevsim normallerinde'' diyebilirim.Mevsimsiz sağanaklar,mevsimsiz bahar.Mümkün mü mevsimsizlik?
Bir düşünün mevsimsiz olur mu 'geçiş'ler? Güneşin sarı sıcağı,güzün yazı değil mi kıymeti bilinen?
Şayet topraksa benim özüm,ona karışacaksa  bütünlüğümün ben parçası,normallerim dört mevsim.
Kışı da,nisan yağmurunu da özümde hissederim.
Lâle soğanları, benden de sebeplensin diye.
Söz konusu mevsimlerse;
Zamansızlık var mıdır sâhi?
Hazırlıksız yakalandığında,sağanakta ıslanırsın.Bedelini nezle nezdinde ödersin.
En fazla o kadar.
Zaman,sağanakla boyası silinen fakat,bir türlü sökülüp atılamayan personalarla dolu.

Gökyüzü yanılttı lâle soğanlarını.
Belki de lâleler, yalıtamadı kendini gökten.
Gökyüzü dört duvar.
Lâleler örseli.


22 Mart 2013 Cuma

Bal Rengi Güneş Karartır mı Suyu?


Gözlerimden bal rengine uzanan bir bakıştı belki de içimdeki akış.Asi akışlara set kurardım hep.Tersten akan tek nehir vardı ben oydum yansımamda.Aynam biricik ve tek.Kırılır mıydı su?
Suların kırıldığı yerdeyim şimdi.Suyun içinde bir yanım, diğer yanımsa 'soluyor',ciğerlerinden.
Suyun kırma noktası pek bi' asi.
Ben hoyrat,denizden hatta rüzgârdan bile.Sebepsiz fırtınaların,öncesi sessizliği işte.
Susuz geçen onca zamanın,arınma noktası.Güneşin alacakaranlığındayım.
Kiminin elindeki kara kalem, kara çalı olmuş ötekine.
Kendi tabancalarıyla kararttıkları intiharları görmeden yaşıyorlar.
Üzücü.
Kara yazılsa temiz yürekler,yeni karlar yağar,yağmur eritir taneleri.
Her biri göz tanesi,can tanesi, yürek tanesi.
Safî sevgilerin bâkiliğini oyuncak edip,akışlara ket vurdular.
Asi suyum içindeki taşları okşarken birer birer,yosun tutturdu kirpiklerimi.
Aynı meridyen,farklı enlem hesabı bu.
Saat aynı fakat,birine doğan ötekine batar olmuş.
Her şey,herkes kendine döndürmüş güneşi.
Ama göz ardı ettikleri bir fark var farklı açıyla yansıtır benliğini güneş.Birini, ötekini ısıttığı gibi ısıtmaz,vermez sıcaklığını.


5 Mart 2013 Salı

Uçurtmayla Bakışmak:


Bir kez kaçırdım elimden en sevdiğim rengârenk,uçurtmamı.Zaten,sadece bir kez uçurtma uçurabildim.Yalnızca bir kez cesaret edebildim.Gökyüzümle aramda bir yoldu uçurtmamın ipi.Kopmazdı,emindim.Ben,onunla gökyüzüme dokunabildim.Elektriği ileten tel gibiydi ipim.Gökyüzünü avuçlayabilmeme vesileydi.Hayran bakışlara maruz kaldım.Uçurtmamın görkemi göz kamaştırır nitelikteydi.Bazen benim de gözlerim kamaşır,onu görememekten korkardım.Elimdeydi oysa.Görememekten neden korkayımdı ki?Korkuyordum yine de.Öylesine değerliydi.
Sonra...
Makarası elimdeydi ipimin.Ama kendisi yoktu.Uçurtmamı hiç uğruna rüzgâra teslim etmiştim.Kendi gözlerimle.Uzaklaştı uçurtmam.Kıvrımlar çizerek uzaklaştı.Bensizdi,yalpalıyordu.Ona yetişmeye çalıştım.Koştum ardından.Ta ki, kıvrımlar noktaya dönüşene dek.Bu seçiş onun muydu,vaz'geçiş bana mı aitti yıllar sonra bile çözebilmiş değilim.Uçurtmam çocukluğumdu.Uçurtmam dostluğumdu.O,sevgiyi anlatma biçimimdi.Şimdi,gökyüzünde en sevdiğim parçam var benim,aramıza köprü olup,yıkılan uçurtmam var.Kaçınılmaz ki yer çekimine yenik düştü.Eminim ki o,benim her gün göğe baktığımı bilerek bakar bulutlara.Uçurtmalar ve sahipleri birbirini iyi tanır.Birbirini bu kadar tamamlayan,böylesine aynı iki parça ;her gün gökyüzünde bakışır.

1 Mart 2013 Cuma

Masalsı Kahramanın Kuru'sıkı Korkuları


Yazmalıydım.Kaçmalıydım.
Çengelli iğneyle iliştirilmiş sahte gülümsemelerden kaçmalıydım ilkin.
Kaçtıkça,varoluş tamamlanır,yok oldukça var oluruz.
Var oldukça çoğalırız.Ne felsefik ama!
Salkım saçak yaşayacaksın ki keyfi çıksın.
Masalsılık olacak,destansılıkları yanında getiren.
Dünya ki yalan dolan'mış.Ekseni etrafında dönmekten.
O ki,kendine ve güneşe...

Ekseriya,'uyuyor'sun ya çoğunluğa,gereksiz,yersiz.
Tadını çıkar varoluşun.
Gökyüzüne bakmadan geçirdiğim bir günüm yok benim.
Çocukken bulutlara tutunabileceğimi sanırdım.
Kalitesiz tut-kalın kâğıdı duvarda tutabildiği kadarmış bulutlar.
Bulut seviyesine çıkılmaz sanırdım,bulut yeryüzüne indi.
Yağmur mu?Onun yeri yönü belli,sebatlı ve salkım saçak.
Yağmur dobra.
Sağanaklarım ben kadar eski.

Gök gürültülü,ruhsatsız çoğu kahkaha.
Ve ben kandım kurusıkı naralara.
İtiraf ediyorum ürktüm,irkildim de.
Kurusıkı tabancalar öldürmez.
Kurusıkı hüzünlerse hiç.
Vesselam.




12 Şubat 2013 Salı

Uyusun da Büyüsün


''Uyusun da büyüsün'' diye boşa dememişler.Uyuduğumuzda uzarız çünkü.
Her uykunun sonunda boyumuz 8 milimetre uzar  ama, gün içinde yer çekimine karşı koyamaz.
Gün sonuna kadar yer,o 8 milimetreyi çeker ve biz yine eski boyumuza döneriz.
Bu döngü her gün tekrarlanır.
'Uyu,büyü ama büyüklenme.
Çünkü ne kadar büyüklenirsen büyüklen,
Küçülürsün.

Ve ne kadar büyüdüm desen de,
Aslında küçüksün.'
Demek istemiş olmalı eskiler.

20 Ocak 2013 Pazar

Toprak Çekimi Kanunu






Yaşlandıkça küçülüyorum.Boyum kısalıyor,zihnim ve ihtiyaçlarım çocuksulaşıyor.
Onca anıya,onca hüzne,onca sevince şahitlik eden zihnim,bedenim kendine yabancılaşıyor.
Yerçekimine karşı koyamayan ilk şey gözyaşlarımdı.
Yediğim kazıklar,yaptığım hatalar,aldanmalarım,aldanışlarım...
'Hüsranlarımın' sonu,yanaklarımdan tane tane süzülen yaşlardı hep.
Zamanla yerçekimine meydan okumayı öğrettim gözlerime.
Bu sırada birikti takvim yaprakları.
Acımasız olan yıllar değil,yılları acımasızca tüketen biziz.
Omuzlarımda hafif bir çökme,göz kenarlarımda kırışıklıklar...
Bir zamanlar tokalaştığım onlarca el varken,şimdi yanımdakiler bir elin parmakları kadar.
Her biri,zamansız fakat zamanı gelince gitti birer birer.
Yıllarla beraber gözyaşlarım azaldıkça,omuzlarım karşı koyma gücünü yitirdi.
Yaşam, yerçekimiyle işbirliği yapmış, sinsice ele geçirdi omuzlarımı.
Omuzlarım çöktü.
Zaman geçti,günler geçti,geçti işte yıllar.
O zaman,anladım yerçekimi kuvvetini.
Ayaklarım yere sağlam basardı.Çekerdi hep kendine,kendine...

Yer çekiyor bizi, hissettirmeden.
Toprak,bedenimizin ilk numunesi olarak gözyaşlarını alıyor.
Gitgide boyumuz kısalıyor.
Çekiyor yer.Çekiyor toprak.
Son numune;bedenimizi ele geçirinceye dek.





15 Ocak 2013 Salı

Çeki 'Düzen


Bütün acımazsızlığıyla yaşıyordu hayatı.Varoluşun anlamını hiçe sayarak.
Kendi doğruları hayatın gerçeğiydi onun için.Ne sıkı dostlukları vardı,ne içten gülümseten biri.
Günlüktü onun ömrü;dünü düşünmez,yarına kucak açmazdı.Hayatını tek kelimeyle anlatacak olsam 'üstünkörülük'le tanımlayabilirim.Bir insan neden yüzeysel yaşar?Neden kimseyi almaz hayatına düşündünüz mü hiç?
Ben o kahramanla oturup sohbet ettim.Cinsiyetinin önemi yok, ilk okuduğunuzda kadın belirdiyse zihninizde kadın,erkek belirdiyse erkek olsun.Hikayemin isimsiz,cinsiyetsiz kahramanı.
Böylesine umursamaz görünen,çoğu zaman umursamaz,düzensiz dediğimiz her şeyi hayat düzeni hâline getiren birinden bahsediyorum.
Rutinleri vardı,bir evi,ev arkadaşı olmaktan öte hiçbir şey olamayan bir ''ev arkadaşı.''
Hayatını anlatmak değil niyetim,onu anlamak.Ona anlatmak.

Kimi hayatına aldıysa,çıkıp gitmiş,sessizce.Ya da haldur huldur hayatındaki her şeyi yıkıp dökerek gitmiş.Ardında bıraktığı kırık kalbi düşünmeden,gitmiş işte.En değerli parçaları götürmüşler giderken.
Haklı değil mi yeni hayatlara kendini açmamakta?Hep temkin,hep terkedilme korkusu,dinmeyen güvensizlik hissi.
Son çareymiş aslında şu an sürdüğü hayat.Son yolmuş bu gittiği.Son seçim,son deneme,belki yanılma.Gidenlerin bıraktığı göçüğün altında ezilmek yerine,göçüklerin üstüne yeni bina yapmayı tercih edenlerden olmuş.Biraz serzenişli,her an sallantıda bir yaşam.''Ne aşka inancım var,ne hayattan gelecek mutluluğa'' demişti.Umutlarını yitirmiş,elinde umutlu olmak için umut etmeye yetecek kadar umudu kalmış.
Ne zaman yeni yollara çıkmayı denese yarım kalmış,uçurumdan yuvarlanmış.
Şimdi, hayatı hâla en başta anlattığım gibi.'Düzen'siz,yorgun,sorumluluklardan uzak,bir başına.
İnsanoğlunun doğasına aykırı yaşıyor anlayacağınız.Gittiği yere kadar.'Düzen' isteyip istemediğini bile bilmeden.''Günlük'' bütün ilişkileri.
İşte böyle bir hayat,aslında her birimizin hayatında bir ''dönem''.
Dürüst insanlar hep vardır,ya da kahramanıma karşı dürüst olacak birileri mutlaka...
Sevgi üzerine yaratılmışız biz insanoğlu,nereye kadar kaçılır ki bu gerçekten.
Kimlerden kaçılır,kime kucak açılır bilemeyiz denemeden.





10 Ocak 2013 Perşembe

1'2

              Bir bütün,               İki kelime, bir his                           
Bir hüzün, Bir yaş.                İkimiz de    aynı his
Bir aşk,    Bir tarih.                               İlk bahar,                     
                Bir ben.                            İki dünya.
                Bir sen.                       İki deli.
                Sen bir,                 Birimiz iki
                Ben bir.               2'miz,1. 1'imiz hep 2..                    
               Biz bütün              İkimiz bir.İkide bir:aşk