31 Mayıs 2012 Perşembe

Öylesine ..



Seni öylesine düşündüm ki,

Öylesine, yaşamadan önce

Senden başka bir şey yok sanki.

Ama nasıl da varsın derim sana,

Düşüncelerimce.







Seni öylesine buldum ki,

Öylesine kendimden fazla.

Yalnız sensin gölgesiz,

Ayrılmamacasına,yanımda..

Akların arasında karan,

Karaların ortasında akınla.




Öylesine istedim ki seni,

Senden önce..

Öylesine her şeyin içinde,

Öylesine dışında.

Gün,gece.




Seni öylesine yaşadım ki,

İnan..

Artık nereye baktığım belli değil,

Vardığım sonrasızlıktan.

ÖZDEMİR ASAF..

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Gerçek ..



Bugün kafede dünyanın karmaşasına takıldığım bir anda bir kare belirdi karşımda.Fotoğraf makinemi elime alana kadar görüntü kayboldu.Hayatın ''gerçek'' yüzü oradaydı.O anı yakalayıp , insanları görüp de görmezlikten geldikleri''gerçek''le tekrar yüzleştirmeyi çok isterdim..Bunca hırs,kötülük peşinde koşanların o kareye bakıp bir nebze de olsa nasiplenmesini isterdim.İsterdim işte. Ama olmadı.Objektifim o kareyi yakalayamadı..

Orta yaşlı bir adam,yanında da onu tanımayan orta yaşlı bir kadın ikisi de yürüyüşe çıkmış kadın kızını bebek arabasına koymuş,adam annesini tekerlekli sandalyeye.''Yıllar'' dediğimiz çehremizi,yaşımızı,bakış açımızı değiştiriyor evet ama göz ardı ettiğimiz bir nokta var:Roller değişiyor.''Yıllar'' muhtaç olduğumuz kudretin odağını değiştiriyor.Bu kural çağlar öncesinden beri tıkır tıkır işliyor..Şaşaalı saatlerin tiktakları da,dijital saatlerin mekanik tıkırtıları da hep aynı sözü fısıldıyor..ZAMAN GEÇİYOR

Dilara'dan Hatırlatmalar..


Artık ben de sıkıldım güçlü görünmekten,

İçim düğüm düğümken başka düğümleri çözmekten...

Herkese yetişmekten ama hep kendime geç kalmaktan...

Eskiden olsa bir şekilde yakasından tutardım hayatın,

Ama şimdi tutunduğum her hayat elimde kalıyor...

Ya benim gücüm tükenmiş, ya da hayatın karşıma çıkardığı yürekler çok acımasız...

Haketmeyenler en konforlu kalplerde sefalarını sürerken,

Nedense ben hep iyi halden tahliye ediliyorum yüreklerden...




Nazım Hikmet Ran

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Eğitsek..



Eğitsek nesilleri.Pavlov'un yöntemlerinden vazgeçip çocukları ödüllendirsek..Emile olsa mesela çocuklarımız Emile gibi baksa, onun gibi nefes alsa ,onun gibi dokunsa toprağa..Aileleri eğitsek sonra önce anneleri sonra babaları dememi beklemeyin önce babaları büyütsek, istekleri yerine gelmeyince ''ağlayan'' bebekten farkı kalmayıp ''kükreyen'' babaları ''konuşan'' baba haline getirsek..Anneleri eğitsek, yaptıkları her bir davranışın ne derece derin izler bırakabileceğini göstersek..Ödülü de cezayı da hakkıyla verebilsek.Mutlulukları pekiştirip hüzünleri ketlesek, miniklerin tertemiz beynini kirletmesek..Beyaz cam canavarındaki ''modellleri'' izletmek yerine modelin ta kendisi olmayı öğretsek babalara,annelere..Sevdiğini söylemeyi öğretsek..El kaldırana aslında ''aranızda aciz ve güçsüz olan var mı?'' sorusuna yanıt olarak el kaldırdıklarını öğretsek sonra..Öğretmenleri de eğitsek..Eğitimcileri eğitmenin vermiş olduğu acıyla...''Çocukları ''etiketlemek'' yerine ''etkin hale getirmek''i öğretsek.Düşünen ve kendini her ortamda açıkça ifade eden üretici İNSANLAR yetiştirebilsek..




Hepsi burdan bakınca ''ütopya'' gibi dursa da bir zamanlar ''kadınların iş hayatında olması'' da ütopyaydı..Bugünkü ''ütopyalar'' gelecek neslin yaşam tarzıdır..

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Bir Dilim Vuslat..




Aylarca yağan karın ve yağmurun ardından gökkuşağını beline bağlayıp göz kırpan güneşin sıcaklığı gibi ılık,yaz ortasındaki toprak kadar yanan yüreğime yaz ortasında yağan yağmur kadar can veren,çatlayan damarlarıma su serpen bir dilim vuslat.Kış güneşi kadar sıcak ,Yaz yağmuru kadar serin olsa da nihayetinde ikisi de kısa. İkisi de gittikten sonra doğa bürünür yasa..Bir dilim vuslatı geride bırakıp yol almaya devam ettikçe ve yaklaştıkça yeni vuslata,bir acı ve bir yenisi daha..Sabredersem biliyorum ki yeni vuslat kapıda.Sabrım sınıyor bedenimi,sabrım sınanıyor,gömülüyor diri diri.. ''dayan!'' diye haykırmak isterken,lal kesiliyor dilim.






Çok değil istediğim; sadece vuslat, o da bir dilim..

İşte Budur Yaşamak!


Bütün siyah-beyazlığın arasından en güzel renklerle gülümseyebilmektir yaşamak.Tomurcukları görüp dünyaya küsmemektir.Acıya gülmek,gözyaşını kurutasıya ağlayıp tek bir ışık sayesinde o yaşları yitirmemektir.Mutluluklar hüzünlerle değerlenir,hüzünler mutlulukla demlenip damla damla dökülür ince belli yüreklere.Yıllar geçtikçe demlenen damlaları mutluluklar açar.Her dem demli damlalar akıtanlar katran karası yüreklerle dünyadan erken göçer.





Her an ömrüzümün son demi.YAŞAMAK BUNDAN İBARET DEĞİL Mİ?Hüzünler mutluluklar,mutluluklar hüzünler içindir..

Dalgalarım,yoldaşlarım..



Duygu denizimde yoldaşlarım kayığımdaki tek fenerim.Deniz ve gökyüzü arasındaki ince çizgi kadar keskin yarayı kalp ve sırt arasında hisseden yalnız ben değilmişim..Rıhtımdan öğrendim..Hırçın dalgalar vurdu sırtımın soluna.Yoldaşımın omzuna dokunup hissettim o yangıyı damarlarımda..


Kendini zamana kaptıran tek mahluk; acımasız,zalim.

Hep aydınlatsın denizimi fenerim..

24 Mayıs 2012 Perşembe

Eskimeyen Şarkılarım..






Yalın klasikleri dinlemek ruhumu dinlendirir.Alır beni yıllar öncesine götürür.Yıllar öncesinin bütün duygularına bürünüp o günleri tekrar yaşarım .Zaman tünelimin en güzel şarkıları hep orada kalın çünkü siz dinlendikçe eskiyen değil,dinledikçe güzelleşen,dinledikçe anlamlanan şarkılarsınız..


Sahte,Son Aşkım,Yağmur,Her şey Sensin,Zalim.Değmez,Sonsuz ol,Meleklerin Sözü Var,Günaydın...

Düğüm


Boğaz düğümü işte.Damlaların tadına göre hafifleşen ya da susuz yutulan hap misali can acıtan..Yıllar da yollar da nasıl bir olur böyle anlamını yitirir..Kalp duracakmışçasına acıdan nasıl atar?Kalple beyin neden katarsislerden sonra savaşır?Ve o savaşılan yer neden hep boğaza nazır olur?Ve savaş anında neden yağmurlar yağar gözlerden?Neyse ne işte..

Derin konular;derin yaralar.Derin yaralar kalbi sulandırır..

Gözler..



Ömrümde kimi seçtiysem gözlerinden seçtim.Kimi sevdiysem gözleriyle ısınıp yaşlarıyla suladım yüreğimi.Kimi sildiysem gözlerinde kötülüğü gördüğüm için sildim.Kime güvendiysem gözlerinden dağlarıma kar yağdırmayacaklarını bildiğim için güvendim.Mutluluk kahkahalarımı sevdiklerimin gözlerindeki ışığı gördüğüm için attım.Kimden geçtiysem göz bebekleri siyah örtüyle kundaklanmış olduğu için geçtim!


Gözbebeklerimin eleğinin üstünde kaldı geçtiklerim,sildiklerim.Sevdiklerim içeri geçip yüreğime aktılar ve her biri kendi yerlerinde padişah koltuğundalar!

En Yakınımdaki En Uzaksın



Yemyeşil çayırlar üzerinde uzanıp seni hayal ettiğimde henüz küçücük bir çocuktum.bulutların içerisinden sana yüz beğenirdim.Koşup çıkardım hemen oraya.Hemen dokunacağım derken bulutlarla birlikte uzaklaşırdı yüzün.ne kadar çok koşsam , o kadar uzaklaşırdın.Bütün çocukluğum bulutları tutabilecek bir tepe aramakla geçti.Ne ben o tepeyi bulabildim,ne de bulutlara çizdiğim yüzünü unutmaya güç yetirebildim.Tüm çocukluğum boyunca en yakınımdaki bulutta, hiç uzanamadığım uzaklıktaydın.Büyüdüm,yaşamak mektebinde ne kadar öğrenilecek ders varsa ezberime aldım,her gün karşıma çıkan binlerce yüzün arasında seni seçebilmek için sokaklarda başımı öne eğmeden dolaştım.




Gün geldi,sonsuz bir uykudan uyanır gibi,mezarında asırlardır beklemiş bir bedenin dirilişi gibi,kanlı bir giyotinde başı gövdesinden ayrılmış bir eski çağ şövalyesinin bedeninin başına kavuşması gibi apansız yanı başımda buldum seni.Öylesine bekletmeden,öylesine derinden,öylesine sade geldin ki...
Dilim gibi tutulan yüreğim ne ayın,ne güneşin tutulmasıyla kıyas edilebileceği bir sır ile kayboldu.

Sen yeryüzünün bugüne kadar hiç görmediği kristal gibi ışıtırken yüreğimi,senin kırılma ihtimalinden bile kıpırdayamam yerimden.İşte bundandır seni özleyip ağlayışım.


Ne söylesem,ne yazsam ,nereye gitsem şifa bulamam özlem derdime senden gayrı.
Sevgilim,en yakınımdaki en uzak olsan da,isterim ki;
Seni Sevdiğimi Tüm Dünya Bilsin!...




Başucu kitabım Gelmesem de Bekle Beni(Adem Özbay) kitabından alıntıdır..





22 Mayıs 2012 Salı

Kelebeğin Mutluluğu..






Mutluluğun silüetini görüp suretine doymak istersen kelebeğe bak.Bence Tanrı insanlara mutluluğu göstermek için yaratmış olsa gerek o renkli,güzel,kanatlanan,naif canlıyı..Yıllar önce mutluluk nedir? diye sorduklarında ''kelebeğin kozasından çıkmasıdır'' demiştim.Doğru söylemişim..Mutluluk kozadan çıkmak için haftalarca uğraşan tırtılın acı sonun ta kendisi..Mutluluk günlük.Günlerin birleşmesiyle bazısına ömürlük..Günlük mutluluklarımız ömürlük olsun.Dünyanın bütün kelebekleri sevginin olsun..

Hayat,Memat..



''Hayat'' dendiğinde bütün sözcükler sus pus olur,kelimeler anlamını yitirir de, bi o kelime anlamlanır.Kimi hayatlar kısa,kimisi uzun kimi mutluluklarla dolu,kimisi mutluluktan yoksun..Kimi fakir kimi yoksul..Hayat dediğimiz, ince bir çizgi değil mi aslında?Bir adım ileri ya da bir adım geride durmak.Evet yaşamak bundan ibaret!Her birimiz dünyaya kazık çakacakmışçasına yaşamıyor muyuz hayatı?Dünyayı kendimizin zannetmiyor muyuz?Malesef hepimiz çoğu zaman bu büyük yanılgıya düşüyoruz.En gencimizden en yaşlımıza kadar hepimiz aynıyız.Oysa bütün ölüm haberlerinde önce hikaye sonra ölüm şekli verilir.Hiç düşündük mü bizim hikayemiz nasıl,ne zaman olacak?evli çift düğün dönüşü evlerine varmalarına 300 metre kala trafik kazasından öleceklerini hesap etmişler miydi sizce?Peki ya onların ailesi.Para düşkünü mutluluk yoksunları koyun kendinizi o ailenin yerine.Evlatlarınız özenle aylarca seçtiği ev eşyalarını kullanamadan, evine giremeden hayatlarını kaybetseler onların eşya borçlarını ödemek ne kadar acı verici olurdu öyle değil mi?

Hayat ince bir çizgi ve ölüm her an kulağımıza fısıldanan ama duymak istemediğimiz en gerçek ezgi..